Etiyopya’da kahve törenleri, bir fincan kahve içmenin çok ötesindedir. Tören saatlerce sürer ve törene katılan birisi için rütüeli düzenleyenle aralarında sıkı bir dostluk bağı ve aileden birisi olduğu anlamını taşır.
Etiyopya folklörüne göre kahve çekirdekleri milattan sonra 800 lerde keçilerini kırmızı kahve meyvelerinin arasında otlatan bir çoban tarafından keşfedilmiştir. Bu hikayeye göre keçileri sıradışı davranmaya başlayan çoban, kahve meyvelerinden bir avuç rahibe götürür. Rahip kahve meyvelerinin kötülük içerdiğini düşünerek ateşe atıp yakmak ister. Ancak kavrulan kahve çekirdeklerinden yayılan muhteşem kokuyu duyunca çekirdeklerin tadını merak eder. Rahip sıcak suya batırdığında elde ettiği kahveye hayran kalır çünkü kahve sayesinde artık daha uzun ibadetler yapabilmektedir. Önce Etiyopya’ya sonra tüm dünyaya yayılan kahve; günümüzde 12 milyonun üzerindeki işgücüne istihdam oluşturan ülkenin en önemli tarımsal gelir kaynağıdır.
Binlerce yıl önceki ataları gibi Etiyopyalılar hala kahve törenlerine büyük önem vermektedirler. Bu tören dostluğun ve karşılıklı saygının bir göstergesidir. Günün hangi saati olduğuna bakılmadan saatlerce süren törenlerdir.
Kahve töreni başlamadan önce ev sahibi kötü ruhları kovmak için buhar veya tütsü yakar. Misafirlere öncelikle patlamış mısır, yer fıstığı ve haşlanmış arpa gibi geleneksel atıştırmalıklar ikram edilir. Kahve törenini yürütme onuru evin genç kızına yada evin en genç kadınına aittir. Etiyopyalı çocuklar bu rituel için yıllar içinde günün her saatinde ustaca hazırlanır. Özellikle kızlar bu konuda özendirilir. Ritüeli yürüten ev sahibi üzeri işlemeli geleneksel beyaz pamuklu bir elbise giyer.
Ritüel, kahve çekirdeklerinin seçilmesi ile başlar. Kahve çekirdekleri yıkanarak kabuklarından ve tozlarından arındırılır. Hafif ateşli taş ocak üzerinde uzun saplı bir tava yardımı ile ritmik hareketlerle kavrulur. Çekirdekler ısındıkça kendi yağlarını salar, renkleri değişir, parlaklaşır ve hafif patlama sesleri çıkartır. Patlama sesleri sırasında ev sahibi tavayı misafirlerin arasında havada dolaştırarak kokunun odaya dolmasını ve iştahın açılmasını sağlar. Daha sonra kahve çekirdekleri “mukeça” adlı dibek benzeri çukur bir kaba konularak “zenzena” isminde bir çubukla dövülür. Dar boyunlu küçük kapaklı “jebena” isimli ibrikler suyla doldurularak ateşe konur ve kaynayana kadar beklenir. Pişen kahveye “bunna” denir. Bunna bir sürahiye alınarak soğutulur sonra tekrar ibriklere alıp kaynatılır. Bu kaynatma-soğutma işlemi üç kez tekrarlanır. En sonunda at yelesinden yapılmış bir filtre ibriğin ağzına takılarak süzülür ve porselen kupalara dökülür. Kupalar bereketi simgelediğine inanılan kokulu çimlerden oluşan yerlerin üzerine bırakılan sinilere yerleştirilir.
Kahveyi dağıtılırken bazen en önce onur konuğuna ikram edilse de genellikle kahve servisine en yaşlılardan başlanılır. Adete göre davetten memnuniyetin göstergesi olarak evin hanımına şeker veya tütsü gibi hediyeler verilir
İkram edilen kahve sade ve sert bir kahvedir. Misafirler isterse şeker veya tuz ile tatlandırabilir. Misafirlerin asla ve asla yapmaması gereken tek şey; kahve içmeyi reddetmektir. Ard arda üç kez kahve servisi yapılır. Bu üç servis sırasıyla abol, tona ve baraka olarak isimlendirilir. Rivayete göre bu isimler kahvenin keşfini yapan üç keçinin adıdır. Bu üç kupayı içen kişinin yücelecek ve kutsanacak olduğuna inanılır. Zaten “Baraka” kelimesinin de anlamı kutsanmaktır.
Törenler aynı zamanda yeni gelişmelerin kişiden kişiye aktarıldığı, yerel ve politik konuların konuşulduğu aracı görevi görür. En başında da söylediğimiz gibi bu törenler alelade bir araya gelip bi kahve içip sohbet etmenin çok ötesindedir. Böylesine özenli bir ortamda kokusundan kavrulmasına, ikramından sohbetine her anına ayrı bir anlam yüklenen bu kahve ritüellerini birkaç arkadaşımızla bir araya gelip kahve içip sohbet etmekle karıştırmamak gerekiyor.